Anadol STC-16 günümüzde yapılsaydı nasıl olurdu?
STC-16 ile üst gelir seviyesindeki kullanıcılar ve uluslararası rallilerde Anadol markasına prestij sağlamak hedeflenmişti.
STC-16 ile üst gelir seviyesindeki kullanıcılar ve uluslararası rallilerde Anadol markasına prestij sağlamak hedeflenmişti.
Belçika’daki Kraliyet Sanat Akademisi mezunu olan Eralp Noyan’ın başında olduğu bir ekip tarafından çizilen STC-16, o yıllar gözde spor araba modelleri olan Datsun 240Z, Saab Sonett, Aston Martin, Ginetta &Marcos modellerinden esintiler taşıyor.
Ancak STC-16 bu modellerden çok ayrı bir hava ve karakter taşır. Eralp Noyan, aracın iç ve dış tasarım karakteristiğini 2.Dünya savaşı’nın en gelişmiş uçağı olan “Supermine Spitfire”dan esinlenerek çizdiği ifade edilmektedir.
STC-16 üretim bandına A4 kodu ile konmuş, kısaltılmış ve modifiye edilmiş Anadol şasi ve süspansiyon sistemi ile 1600cc’lik Ford Mexico motoru kullanılmıştır. Şanjman olarak ise yüksek performanslı İngiliz Ford Cortina ve Capri modellerinin şanjmanları kullanıldı.
STC-16’nın ön konsol ve gösterge tabloları, o yılların gözde İtalyan ve İngiliz spor arabalarından hiçbir farkı yoktu. Kilometre ve devir saati dışında, o dönemin yeni detaylarından sıfırlanabilen mesafe göstergesi, Lucas ampermetre, Smiths yağ, benzin ve hararet göstergeleri konulmuştu.
STC-16, test sürüşleri için Otosan Üretim Müdürü Nihat Atasagun tarafından İngiltere’ye M.I.R.A pistine götürüldü. STC-16 İngiltere’deki deneme sürüşlerinde ve görüldüğü otoban ve caddelerde, bir İngiliz markasının yeni spor modeli sanılarak büyük ilgiyle karşılandı ve dikkat çekti. Taşıdığı “320-E” test plakası nedeniyle birçok yerde durdurularak bu yeni model hakkında bilgi istendi. Bu testler sırasında pek çok İngiliz pilot tarafından denendi, performans, sürüş ve sürüş emniyeti açısından öneriler alındı ve bu öneriler doğrultusunda değişiklikler yapıldı ve sonunda Nisan 1973’te ilk STC-16 üretim bandından inerek show-room'lardaki yerini aldı.
STC-16 isminin “Sport Turkish Car 1600”ün kısaltması olduğu gibi, bu açılımın aynı zamanda “Sport Touring Coupé 1600” anlamında olduğu da ifade edilmektedir. Gençler ise bu açılımı “Süper Türk Canavarı 1600” olarak benimsemişlerdir.
Ne yazık ki, STC-16 üretimi 1973’teki küresel petrol krizinin yol açtığı ekonomik kriz nedeniyle uzun sürmedi. Benzin fiyatlarındaki aşırı artış ve bir petrol türevi olan fibre-glass maliyetlerindeki artışlar STC-16’nın üretim maliyetlerinin aşırı yükselmesine neden olduğu gibi, bu maliyetlerde yapılacak üretim sonrası satışların sadece yüksek gelir grubuna hitab etmesi ve aracın benzin tüketiminin yüksek olması bu arkadan itişli spor modelin üretim ömrünün çok kısa olmasına neden oldu.
O yıllarda, diğer Anadol modellerinin 50.000-55.000 TL olmasına karşılık STC-16 fiyatları 70.000 TL’nin üzerinde idi. Bu nedenle STC-16 müşterileri sadece ralli pilotları, spor araba meraklıları olarak kaldı.
Ancak, STC-16 o dönemin gençleri arasında üne kavuştu. Geliştirilmiş ve modifiye edilmiş versiyonları Türkiye ve Dünya rallilerinde birçok yarışa girdi ve kazandı. Ralli için geliştirilen modellerde ağır şasi yerine daha hafif şasi ve 140 HP gücünde modifiye motorlar kullanılmıştır.
1973 ve 1975 arasında devam eden STC-16 üretimi sırasında toplam 176 araç üretilmiş olup, bunların büyük bölümü 1973’te üretilmiştir. Renk olarak genelde “Alanya Sarısı” olarak üretilen STC-16’lar bu renkle de özdeşleşmiştir. Az sayıda da olsa; dönemin spor arabalarında kullanılan beyaz şeritli kırmızı veya mavi şeritli beyaz renkli olanları da mevcuttur.
Anadol STC-16, tasarımcı Hayri İstay tarafından yeniden ele alındı. İşte İstay'ın Anadol STC Mark II adını verdiği çalışma...
Eralp Noyan tarafından tasarlanan STC-16'nın ilk prototipi 1972'de geliştirildi ve araç sadece 1973 ve 1975 yılları arasında üretildi.
Tüykiye'de tasarlanarak üretilen Anadol STC-16, aynı zamanda Türkiye'nin ilk spor otomobili konumunda. Görüntüsüyle bugün bile dikkat çeken araç, tasarımcı Hayri İstay tarafından tekrar ele alındı ve günümüze uyarlandı.