Vizyona giren filmler 01.10.2017
Türkiye'deki sinema salonlarında bu hafta 4'ü yerli 8 film vizyona girdi. Jennifer Lawrence, Javier Bardem, Michelle Pfeiffer ve Ed Harris gibi isimlerin rol aldığı "Anne", yerli yapımlardan "Kurtlar Vadisi: Vatan", korku türünde ise "Suspiria" öne çıkıyo
"Ay'ın Sırrı" Haftanın en eğlenceli filmlerinden biri bence "Ay'ın Sırrı". ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki Ay'a ilk çıkan ülke olma çekişmesi komik bir dille anlatılıyor. Ron Perlman ve Rupert Grint'in başarılı performansları ile yönetmen Antoine Bardou-Jacquet'in Fransız komedi anlayışı sayesinde geçmişe eğlenceli bir yolculuğa çıkılıyor. Filmin abuk hikayesi, ülkelerin çekişirken ne hallere düştüğünü gözler önüne seriyor. Ünlü yönetmen Stanley Kubrick'in de bol bol anıldığı filmi izleyin derim.
"Benim Varoş Hikayem" Yunus Ozan Korkut, doğup büyüdüğü ve ismini gizlediği Adana'nın o mahallesinde bir belgesele imza attı. Yokluğun, kabul görmeyişin, ölümün, cinayetin ve insanın hak etmediği daha bir dolu şeyin anlatıldığı belgesel, tüm bu saydıklarıma rağmen güldürmeyi başarıyor. Çünkü Adana insanı, acı ve karanlığa kendilerine has cümleleriyle sesleniyor. Arkadaşlarını, evlerini, sevdiklerini kaybeden her ruh, göğsünü gere gere meydan okuyor ölüme. Çok etkileyici ve eğlenceli kadınların ve erkeklerin yer aldığı belgeseli kaçırmayın!
"Damat Koğuşu" Sofya Film Festivali'nden ödülle dönen "Damat Koğuşu" İlker Savaşkurt imzalı. Genç yönetmen, rahatsız etmeyi seviyor. Bunu hayal görerek değil, gerçekleri göstererek yapıyor. Film, gerçek bir olaydan yola çıkıyor. Adını, tecavüz suçlularının yattığı bölümden alan filmde Musa Can Pekcan ve Barış Atay performanslarıyla etkiliyor. Rolü için 17 kilo veren Pekcan'ı sinemada daha çok görmek istiyoruz. Yüreği dayanabilen mutlaka izlemeli bu filmi!
“Firardayız” Hiçbir yeteneği olmayan 3 arkadaş, hapishaneden tünel kazıp kaçar ve dış dünyada bocalar! "Firardayız"ın olayı bu. Ancak 3 kafadar bir şeyi unutuyor. Onlar hiçbir şeye yeteneği olmayan adamlar değil. Öyle olsa kaşıkla tünel kazamazlardı, di mi? Çetin Altay ve Burak Satıbol bence iyi birer komedi oyuncusu. Sıradan bir hikaye barındıran film, düşmeyen enerjisiyle benzerlerinden ayrılabilir. Bu gözler ne yerli komediler gördü! Tolga Baş'ın yönettiği film onların yanında zaman kaybı değil, inanın!
"Kurtlar Vadisi: Vatan" Kurtlar Vadisi dizisini ilk izlediğim anı dün gibi hatırlıyorum. Bu kadar uzun soluklu olacağını düşünmemiştim ve etkisinin bu kadar kuvvetli olacağını. "İzlediğimiz her şey gerçek abi !" durumundan öteye gidemediğimiz yorumlarımızla, ölesiye seven bir kısım halkımızla, hiç izlemediğini söyleyen belgesel meraklılarıyla ve daha birçok farklı grupla birlikte oluşturduğumuz bir vadide yaşıyoruz. Elin House of Cards'ı varsa bizim de Kurtlar Vadi'miz var. Serdar Akar'ın yönetmen koltuğunda oturduğu filmde Necati Şaşmaz, Sinem Öztürk ,Cahit Kayaoğlu, Erhan Ufak ve Nezih Işıtan gibi isimler rol alıyor.
"Lego Ninjago Filmi" Kuzenlerimin en büyük zevklerinden biri legolarla oynamak. Bizim zamanımızdan bu yana popülerliğini hiç yitirmedi. Birbirine eklenerek çoğalan ve anlamlı bir bütüne dönüşen minik araçlar, hayal gücünü büyük ölçüde geliştiriyor. Hiçbir zaman beceremediğim o legoların filmini izlemek bana daha uygun bir aktivite. Bu kez gizli ninjaların dünyayı kurtarma çabasını izleyeceğiz. O kadar komikler ki izlememek mümkün değil!
"Suspiria" İtalyan korku türünün babası Dario Argento'nun kült filmi "Suspiria" restore edilmiş haliyle vizyonda. 1977'de çekilmiş filmi o günün koşullarına göre değerlendirmek lazım. Argento'nun hayalgücü, renklerle kurduğu sıradışı ilişki ve sınırları zorlamadaki ustalığı her zamanda geçerliliğini koruyor. Cinselliğe ait hiçbir çağrışımı filme yansıtmayan yönetmen yine de şehveti tüm saflığıyla hissedilmesini sağlıyor. Bunda hikayenin kırmızı renkte olmasının da etkisi var elbette. "Sihir tüm dünyada var olan tek şeydir ve bu bilinen bir gerçektir" cümlesinin beni her zaman etkilediği filmi mutlaka görün derim. Sadece bir cadılık hikayesini değil, 1977'den bugüne değişmeyen bazı şeylerin varlığını ya da kimi şeylerin nasıl gelişerek bugüne geldiğini ya da insanın varabileceği en karanlık kuyuları göreceksiniz. Bu arada filmin şahane müziklerinde de yönetmenin eli var.
"Anne" Jennifer Lawrence'yi bir türlü sevememiş olmam, neyi değiştirir bilmiyorum, ancak bana ayrılan bu güzide köşede, kendisinden haz etmediğimi söylemekten kendimi alamıyorum. En ufak bir kıskançlık duygusu barındırmıyorum, asla! Güzel kadın, peki. İyi bir oyuncu, peki. Ama ikimizin arasındaki o görünmez duvar bir türlü yıkılmıyor. Dolayısıyla Darren Aronofsky'nin bu yeni filminde ortaya çıkıp duran duvar imgesi beni ancak bir önceki cümleme götürebiliyor. Lawrence bir yana, Javier Bardem, Michelle Pfeiffer ve Ed Harris'i bir arada görmek, beni mutluluk denizinde sırtüstü yüzdürüyor. Katoliklik, annelik, insan olmak vs gibi birçok olgunun irdelendiği bir film olarak anlatılsa da yönetmenin asıl amacının rahatsız etmek olduğu anlaşılıyor. Mekan ve insan ilişkisi üzerine iyi bir film "Anne". En azından yuhalanacak kadar kötü değil.