Tarihteki en büyük tercüme hataları
Mars’ta yaşamİtalyan gökbilimci Giovanni Virginio Schiaparelli 1877’de Mars’ın haritasını çıkarmaya girişmiş ve bu yönelimle bilim kurgu külliyatının da genişlemesine neden olmuştu. Schiaparelli, gezegenin koyu ve açık bölgelerini ‘denizler’ ve ‘kıtalar’ olarak adlandırmış ve dar boğazları İtalyanca ‘canali’ kelimesi ile ifade etmişti. Ne var ki çağdaşları onu ‘kanal’ olarak tercüme etmiş, bu ise Mars’ta kanallar inşa eden zeki canlıların olduğuna dair teoriler üretilmesine neden olmuştu.
Mars’ta yaşam İtalyan gökbilimci Giovanni Virginio Schiaparelli 1877’de Mars’ın haritasını çıkarmaya girişmiş ve bu yönelimle bilim kurgu külliyatının da genişlemesine neden olmuştu. Schiaparelli, gezegenin koyu ve açık bölgelerini ‘denizler’ ve ‘kıtalar’ olarak adlandırmış ve dar boğazları İtalyanca ‘canali’ kelimesi ile ifade etmişti. Ne var ki çağdaşları onu ‘kanal’ olarak tercüme etmiş, bu ise Mars’ta kanallar inşa eden zeki canlıların olduğuna dair teoriler üretilmesine neden olmuştu.
Mars’ta gerçekten kanallar olduğuna kanaat getiren Amerikalı gökbilimci Percival Lowell, 1894-95’te yüzlerce kanal bulmuştu. Daha sonraki 20 yıl boyunca resimli Mars kitapları yayımlamış, gezegende kanallar inşa ederek su taşıyan, gelişkin mühendislik becerilerine sahip zeki canlıların bulunduğunu varsaymıştı. Lowell’den etkilenen başka bir yazar 1897’de zeki Marslıları anlatan başka bir kitap yazdı. Bu H G Wells’in Dünyalar Savaşı kitabıydı. Böylece bilim kurguda yeni bir kategori oluştu. Aslında bir tercüme hatası ve hayal ürünü olan böylesi boğazların Mars’ta olmadığı bugün biliniyor.
Polonya’yı 'arzulamak' Eski ABD başkanı Jimmy Carter, konuşurken kitlelerin dikkatini nasıl çekeceğini biliyordu. 1977’deki Polonya ziyaretinde yaptığı bir konuşmada bu ülkeye karşı cinsel arzu beslediğini söylediği ifade edilmişti. En azından tercümanı böyle diyordu. Daha sonra anlaşıldı ki Carter aslında Polonya halkının ‘geleceğe dair arzularını’ anlamak istediğini söylemişti.
Carter’in tercümanı ayrıca “Bu sabah ABD’den ayrıldım” sözlerini de “Bir daha dönmemek üzere ABD’yi terk ettim” şeklinde çevirmişti. O hafta yayımlanan Time dergisine göre, Carter’in Polonya’da olmaktan dolayı mutluluğunu ifade eden sözleri de “Polonya’nın cinsel organını tutmak mutluluk veriyor”a dönüşmüştü. Carter akşamki özel yemekte aynı tercümanı kullanmamıştı elbette. Fakat sıkıntısı sona ermemişti. Yemekteki konuşmasında ilk cümlesini söylemesi sessizlikle karşılanmıştı. İkinci cümlesi de öyle. Başkan’ın yeni tercümanı onun İngilizcesini anlamamış ve sessiz kalmayı tercih etmişti. Carter Polonya’dan ayrılırken artık espri konusu haline gelmişti.
‘Sizi gömeceğiz’ 1956’daki bir tercüme hatası ise Soğuk Savaş ortamının daha da gerilmesine yol açmıştı. Sovyetler Birliği lideri Nikita Kruşçev’in Moskova’daki Polonya elçiliğinde Batılı diplomatlara yönelik bir yemekte yaptığı konuşmada bir cümlesi “Sizi gömeceğiz” şeklinde tercüme edilmişti. Bu sözler dergi ve gazete manşetlerine yansıdı, Sovyetler Birliği ile Batı’nın ilişkilerini daha da soğuttu.
Oysa bağlamı içinde düşünüldüğünde Kruşçev’in sözleri aslında “Hoşunuza gitsin ya da gitmesin, tarih bizim yanımızda. Sizin altınızı oyacağız,” anlamına geliyordu. komünizmin daha çok yaşayacağını, kapitalizmin kendi içinden çökertileceğini vurguluyor, Karl Marx’ın “burjuvazinin kendi mezar kazıcılarını yarattığı” tespitine gönderme yapıyordu. Yani Amerikalılarda nükleer saldırı korkusu yaratacak türden bir tehdit içermiyordu aslında.
Kruşçev sözlerine açıklık kazandırmış, ama bu birkaç yıl almıştı. 1963’te Yugoslavya’da yaptığı bir konuşmada şöyle diyordu: “Tabii ki sizi kürekle gömmeyeceğiz. Kendi işçi sınıfınız sizi gömecek.”
Diplomasi dili Müzakereler sırasında yapılan yanlış tercümeler doğal olarak tartışmalara neden oluyor. ‘İstirham etmek’ anlamına gelen Fransızca ‘demander’ kelimesi 1830’da Paris ile Washington arasındaki görüşmelerde sorun yaratmıştı. Fransa’nın Beyaz Saray’a gönderdiği mektupta geçen bir cümlede kullanılan bu kelime “Fransa hükümeti... talep ediyor” şeklinde tercüme edilmiş ve diplomasi diline uygun bulunmamıştı. Yapılan hata düzeltilince görüşmelere devam edildi.
Bazı yetkililer ise dil farklılıklarını kendi amaçları için kullanmakla suçlanıyor. İngiltere hükümeti ile Yeni Zelanda’daki Maori halkı arasında 1840’ta imzalanan bir anlaşmada bu sorun yaşanmıştı. Anlaşmanın İngilizce metni ile Maori dilindeki metinler farklı şeylere vurgu yapıyordu. Bunun üzerine Maoriler anlaşmanın sahteliğine dair protesto hareketi başlatmıştı.
‘Uzak görüşlü Çinliler’ ABD başkanı Richard Nixon’un 1972’deki Çin ziyaretinde yaşananlar ise yanlış tercümeden ziyade yanlış anlama kaynaklıydı. Dönemin Çin lideri Çu En-Lay’ın, Fransız Devrimi’nin etkilerine dair bir soruya “yorum yapmak için çok erken” şeklinde cevap verdiği söyleniyordu. Bu sözler Çin felsefesinin derinliğinin ifadesi olarak görüldü. Oysa Çinli lider Fransa’daki 1968 hareketini kastederek bu sözleri sarf etmişti.
O dönem Nixon’un tercümanlığını yapan Amerikalı diplomat daha sonra emekli olduğunda şunları söyleyecekti: “İşe yarayan bir yanlış anlama olduğu için kimse düzeltme ihtiyacı duymadı. Çinli devlet adamlarının uzak görüşlü olduklarına, Batılı meslektaşlarından çok daha uzun vadeli düşündüklerine dair bir yargı vardır. İnsanlar böyle bir şey duymak ve inanmak istediği için o yanlış anlama öylece kaldı.”
Google’ın tercüme hizmetinin yaygınlaşmasıyla yanımızda sanki canlı bir tercüman taşır hale geldik.
Artık dil engelinin kalmadığı söyleniyor. Küçük teknik sorunlara rağmen, bu uygulama sayesinde yanlış anlamaların ortadan kalktığı bir geleceğe adım attığımız söylenebilir. Oysa tarihte böylesi yanlış anlamalar hiç de az olmamış. İşte birkaç örnek.