Empire dergisine göre dünya sinemasından herkesin mutlaka izlemesi gereken en iyi 35 film
33. M (1931)Usta yönetmen Fritz Lang’ın kült suç filminde Berlin sokaklarında amansız bir mücadeleye sebep olan bir seri katil hikayesi konu edilir. Sadece çocukları öldüren bu psikopat seri katili durdurmak için çalışmaya başlayan şehrin polis teşkilatı, sokakları sıkı bir denetim altına alır. Katilin yakalanmamasından fazlasıyla tedirgin olan halkın yanısıra, bu baskıdan şikayetçi olan başka bir grup daha vardır. Polisin sıkı denetimi yüzünden yakalanmaktan korkan diğer sokak suçluları ve dilenceler de kendi aralarında organize olarak bu operasyonun bir an önce sona ermesi için katilin peşine düşer. Artık polislerin yanısıra suçlunun peşinde olan yasadışı bir oluşum da mevcuttur ve her iki taraf da katili ilk yakalayan taraf olmak için çabalayacaktır.
33. M (1931) Usta yönetmen Fritz Lang’ın kült suç filminde Berlin sokaklarında amansız bir mücadeleye sebep olan bir seri katil hikayesi konu edilir. Sadece çocukları öldüren bu psikopat seri katili durdurmak için çalışmaya başlayan şehrin polis teşkilatı, sokakları sıkı bir denetim altına alır. Katilin yakalanmamasından fazlasıyla tedirgin olan halkın yanısıra, bu baskıdan şikayetçi olan başka bir grup daha vardır. Polisin sıkı denetimi yüzünden yakalanmaktan korkan diğer sokak suçluları ve dilenceler de kendi aralarında organize olarak bu operasyonun bir an önce sona ermesi için katilin peşine düşer. Artık polislerin yanısıra suçlunun peşinde olan yasadışı bir oluşum da mevcuttur ve her iki taraf da katili ilk yakalayan taraf olmak için çabalayacaktır.
32. La Haine (1995) Paris’in gettolarında hararetli saatler yaşanmaktadır. Grup halinde dolaşan yerel gençlerle, çevreyi kuşatan polisler arasında nefret dolu bakışlardan oluşan bir gerilim vardır. Mahallenin gençlerinden Abdel, polis soruşturması sırasında benzetildiği için hastanede ölüm döşeğinde yatmaktadır. Gencin arkadaşları ise başıboş dolaşmaktadırlar. İçlerinden biri Vinz, Abdel’in ölmesi durumunda bir polis vurmaya and içer...Tartışmalı konusu ve son derece yaratıcı estetiği ile olay yaratmış bir çalışma. Filme dair söyenebilecek kötü bir şey neredeyse yok gibi. Sadece yönetmeninin aynı başarıyı bir daha tekrar edememiş olması üzücü sayılabilir. Kısaca fişek gibi bir film.
31. Gojira (1954) Nükleer testler sonucu denizde uyanan dev bir canavar, dinozorumsu bedeni ve nükleer nefesiyle dehşet saçmaya başlar. Gemileri batırır, adaları yerle bir eder. Yerlilerin Gojira adını verdiği canavar yönünü Tokyo’ya çevirir. Gojira’nın başkente getireceği yıkımı durdurmanın bedeli hiç de hafif olmayacaktır.İkinci Dünya Savaşı’nda iki büyük şehrini nüükler saldırıya kurban vermiş Japonların kollektif bilinçaltına bu denli sarsıcı bir saldırı, herhalde yönetmen Ishiro Honda’nın 1954 yapımı Gojira’sından daha ciddi bir şekilde yapılamazdı. Batıda Godzilla olarak bilinen, dünyanın belki de en çok uzayıp giden film serisinin unutulmaz başlangıcı.
30. Mou gaan dou (2002) Yıllarca özel bir eğitimle polis teşkilatında yetiştirilip mafyanın içerisine sızan polis memurları mafyanın iç yapısını öğrenip muhbirlik yaparken mafyada da durum farklı değildir. Mafya da kendi yetiştirdiği özel yeteneklere sahip gençleri bir şekilde polis teşkilatında yer alan köstebekler haline getirir. Bu döngü başarılı bir şekilde devam ederken bir anda iki taraf da kendi idareleri içinde yer alan iki farklı köstebek olduğunu fark ederler. Şimdi iki tarafın da tek amacı kendi teşkilatında yer alan köstebeği bulup cezalandırmak olacaktır. Mafya içerisinde köstebeklik yapan Chan Wing-yan ve polis teşkilatında aynı görevi üstlenen Lau Kin-ming'in tek amaçları ise kimin gerçek köstebek olduğunu kanıtlayıp kendilerini aklamak olacaktır. Hong Kong sinemasının son dönemde çıkardığı en başarılı işlerden biri olan film, Amerikan sinema sektörünün kısa zamanda ilgisini çekmiş olup Martin Scorsese tarafından 'The Departed' adıyla yeniden çekilmişti.
29. Les quatre cents coups (1959) 1950'lerin başlarında Paris'te yaşayan 12 yaşındaki Antoine, ailesiyle yaşadığı problemler ve okuldaki öğretmeni tarafından sıkça aşağılanması yüzünden ne okulda ne de evde huzur bulabilmektedir. Ödevini yapmadığı için arkadaşıyla birlikte okuldan kaçtıkları bir gün sokakta annesini başka bir adamla gören Antoine, şoku üstünden atamadan okula döner ve ödevi yapmamasının mazereti olarak annesinin öldüğü yalanını söyler. Anne ve baba sağlam bir şekilde okula geldikleri an ise gerçekler ortaya çıkar ve Antoine bir süreliğine uzaklaştırma cezası alır. Şimdi de ailesinden korktuğu için eve gitmeye korkan Antoine, yakın arkadaşıyla birlikte deniz kenarına kaçmaya karar verirler. Amaç babasının daktilosunu çalıp satarak para kazanmaktır. Ancak işler yine beklendiği gibi gitmez... Sadece Fransız sinemasına değil, dünya sinemasına getirdikleri yeni solukla tarih yazan Fransız Yeni Dalga akımının, en önemli isimlerinden biri olan Fronçois Truffaut imzalı film, hem akımın hem de sinemanın tarihinin en değerli filmlerindendir.
28. Da hong deng long gao gao gua (1991) 1920'lerde Çin'deyiz. Babasının ölümünden sonra, 19 yaşındaki genç kız Songlian, toprak sahibi olan 50 yaşındakş Chen Zuoqian ile evlenmek zorunda kalır. Zuoqian'ın Songlian'dan başka 3 karısı daha vardır ve hepsinin ayrı ayrı yaşadığı evlerin olduğu dev bir malikhaneye sahiptir. Üçünün de arasında sürekli bir çekişme söz konusudur. Songlian aralarına katılınca rekabet kızışır. Songlian'ın diğer üçüne karşı koyabilmek ve daha ayrıcalıklı yaşayabilmek için güçlü olmak zorundadır. Zuoqian, hangi karısıyla geceyi geçireceğine karar verecektir. Eşleri de evlerinde olduğunu belli etmek için kırmızı fenerlerini yakarlar.Filmin yönetmen koltuğunda Kahraman ve Parlayan Hançerler filmlerinden tanıdığımız Zhang Yimou bulunuyor.
27. Nuovo Cinema Paradiso (1988) Salvatore, yerel bir film göstericisi olan Alfred ile tanıştığı dönemde henüz genç bir oğlandır. Sinemayı tanıdıkça sevmeye; Alfredo’ya da orada kendisine bir iş bulması için yalvarmaktadır. En sonunda Alfredo, onu asistan film gösterici yapar. Salvatore yeni işiyle birlikte kurduğu hayal dünyasına ilk adımını atmış olur. Sinemaya olan aşkı ve Alfredo’ya karşı duyduğu sevgisi, günden güne büyüyecektir.İtalyan sinemasının çıkardığı en değerli yapıtlardan biri olarak kabul edilen Cennet Sineması, İtalya’nın büyük yönetmenlerinden Guiseppe Tornatore’nin en önemli eserlerinden bir tanesi.
26. La belle et la bête (1946) Güzel ve Çirkin hikayesinin beyazperde uyarlamasında oldukça fakir bir tüccar, kızına hediye olarak bir gül verir. O aldığı tek gül, Çirkin'in gül bahçesinden çalınmış bir çiçektir. Çirkin, bunu fark ettiğinde ortalığı birbirine katarak tüccarın cezalandırılmasını ister. Karşılığında o da tüccara ait olan şeyi ister: Kızını. Kızı hayatı boyunca onunla birlikte yaşayacaktır. Başta bu fikre alışamasa da, Çirkin'in de sert mizacı genç kızın güzelliğiyle yumuşayacak ve birbirlerini daha iyi tanıdıkça sevmeye başlayacaktır.
25. Das Boot (1981) Truva filmiyle de bir hayli ses getiren yönetmen Wolfgang Petersen’in 1981 yapımı epik savaş filmi, İkinci Dünya Savaşı’nın en çetin dönemlerinden birinde yaşanan savaş dramını konu alır. Özel bir operasyon dahilinde İngiliz savunmasını yok etmeye giden bir Alman denizaltısı, hedefine yaklaştığı sırada beklenmedik bir İngiliz atağıyla kapana kısılır. Bir yandan bu zor durumdan kurtulmaya çalışan mürettebat kendilerini savaş ve insan kavramını sıkça sorguladıkları bir can pazarı içerisinde bulurlar. Savaş halindeki askerlerin psikolojilerine yoğunlaşıldığı film, bu insani yönüyle diğer savaş temalı filmlerden ayrılmıştır. Yapım, 1983 yılında En İyi Yönetmen, En İyi Uyarlama Senaryo, En İyi Görüntü Yönetmeni ve teknik dallarda efekt, kurgu ve ses için 6 Oscar adaylı almıştı.
24. Idi i smotri (1985) İkinci Dünya Savaşı'nın en karanlık dönemlerinden birinde, Alman işgali altındaki küçük bir Belarus kasabasındayız. Naziler tüm yahudi köyleri yerle bir edip yerli halkı acımasızca katlederken 13 yaşındaki Florya sahip olduğu tek şeyi, annesini bırakıp Sovyet partizanların güçlerine katılır. Partizanlar Almanlar'a karşı savaşmaya gittiklerinde küçük Florya, Glascha isimli bir kızla arkadaş olur. Bu sevimli dostluk esnasında Florya kendi köyünün adım adım yok oluşuna şahit olur. Savaş bir kez daha acımasızlığını kanıtlayıp insan hayatının ne derece ucuz olduğunu su yüzüne çıkarırken, suçsuz siviller bir kez daha hiç uğruna kaybeden tarafta olurlar.
23. El espíritu de la colmena (1973) İspanyol ustanın bu göz kamaştırıcı ilk uzun metrajlı filmi, 1940'ta, İspanyol İç Savaşı'nın bitiminden hemen sonra, Kastilya Bölgesi'nin kırsalında geçiyor. Küçük Ana, köy sinemasında gösterilen James Whale'in Frankeştayn filminden hem çok etkilenmiş hem de kafası karışmıştır. Ana'nın çokbilmiş ablası İsabel, sinsice canavarın aslında ölmediğini, ruhunun yaşadığını ve gözlerini kaparsa Ana'nın onu çağırabileceğini söyler. Fazla diyalogdan kaçınan bu büyüleyici, kinayeli öykü masumiyet, yanılsamalar ve çocukluk anıları hakkında şiirsel bir seyirlik.
22. Rashômon (1950) Ormanda tesadüf eseri bir adamın kanlar içerisindeki cesedi fark edilir. Adamın, olayın başka bir faili olan karısı da tecavüze uğramıştır. Bu olayın şahidi olan yalnızca üç kişi vardır... Bunlardan biri bir gezgindir, diğeri bir oduncudur, sonuncusu ise bir hayduttur. Artık geriye her birinin hikayesini ayrı ayrı dinlemek kalmıştır. Ancak tüm bu hikayeler birbiriyle çelişmekte ve olaya dair bulanık olmayan bilgiler verememektedirler. Aralarından birisi kesin olarak gerçeği anlatmamaktadır; ancak bu hangisidir? Akira Kurosawa'nın erken dönem başyapıtlarından biri olan Rashomon'u, büyük ustanın Yurttaş Kane'den etkilenerek çektiği rivayet edilmiştir; ancak Kurosawa filmi çektiği dönemde henüz Orson Welles'in başyapıtını izlememiştir.
21. Nosferatu, eine Symphonie des Grauens (1922) Thomas Hutter Almanya'nın Wisborg isimli bir şehrinde, Knock isimli patronu için .eşitli işler yapan sıradan bir adamdır. Patronu genç adamı, Kont Orlok isimli yeni bir müşteriyi ziyaret etmesi göreviyle Transylvania'ya gönderir. Yolcuğa çıkan Hutter, Carpathian dağlarına eriştiği sırada mola verir ve burada karşılaştığı yerli insanlarla sohbete başlar. Kont Orlok'u görmek için geldiğini söylediğinde ise herkes dehşete kapılır. Yerliler Hutter'a bir an önce geri dönmesini, Orlok'un esrarengiz bir kişilik olduğunu ve civarda bir kurt adamın dolaştığını söyleyerek onu vazgeçirmeye çalışsalar da Hutter tehlike ve gizem dolu bu yolculuğa atılmak için bir an bile tereddüt etmeyecektir. Stoker'ın Draculası'ndan izinsiz olarak uyarlanan Nosferatu, ünlü Alman yönetmen W. Murnau tarafından yönetilmiş bir başyapıt.
20. Y tu mamá también (2001) Başarılı bir indie-yapım "Y Tu Mamá También"... Türkiyede'de vizyon şansı bulan bu nitelikli yapım, ayrıksı bir yol sineması örneği... Bir çok festivalden ödül ile dönen "Y Tu Mamá También" Meksikalı 17 yaşlarında iki arkadaş; Julio ve Tenoch'ın öyküsünü beyazperde'ye yansıtıyor. Bu iki kafadar, hayali bir kumsala doğru bir yolculuk planlarlar. Julio ve Tenoch'un olgun bir arkadaşları daha onlara eşlik edecektir; kendilerinden yaşca büyük olan Luisa... Meksika yapımı bu yapım, gençlerin çıktıkları yolculuktaki deneyimlerine odaklanan ve yaşadıkları dünya ile birlikte kendilerini ve birbirlerini keşfetmelerini anlatan, fonuna günümüz Meksika’sını alan son derece önemli bir film.
35. La Grande Illusion (1937) Birinci Dünya Savaşı'nda, aristokrat sınıftan gelen Komutan De Boeldieu ile işçi sınıfından gelme Teğmen Marechal, keşif gezisine çıkarlar. Ancak görevlerini başarı ile tamamlayamadan, Alman askerleri tarafından esir alınırlar. Alman Komutan von Rauffenstein da, tıpkı Boeldieu gibi aristokrat bir aileden gelmedir ve esirlerinin kendisi ile birlikte yemek yiyebileceklerini duyurur. Yemek sırasında Boeldieu ile Rauffenstein, aralarındaki ortaklıkları görmeye başlarlar, bunların hepsi de sınıf temellidir. Ancak bu ortaklık, onların esir kampına gönderilmesini engellemez. Komutan ve teğmen, kampta diğer askerler ile arkadaş olur ve onların kaçış planlarına katılırlar. Esir kampından tünel kazarak kaçmayı deneyeceklerdir.
34. Vals Im Bashir (2008) Yönetmen Ari Folman bir arkadaşıyla gördüğü bir kabusu paylaştığında, kabusun Lübnan Savaşı’nda yaşadıklarıyla alakası olduğuna karar verirler. 26 tane vahşi köpek rüyasında onu kovalıyordur. Ari, bu konuşmanın sonucunda orada yaşadıklarını hatırlamadığının farkına varır. Bunun üzerine, dünyanın dört bir yanındaki dostlarını ve asker arkadaşlarını arayarak yaşananlar hakkında onlarla konuşur. Ve konuştukça o dönem ve kendisi ile ilgili gerçekler Ari’nin hafızasında oluşturduğu gerçeküstü resimlerle ortaya çıkar.2008 Cannes Film Festivali ?nde Altın Palmiye için yarışan ve en çok ses getiren yapımlarından biri olan Beşir’le Vals ülkemizde de 2008 Antalya Film Festivali ve Filmekimi’nde gösterildikten sonra vizyona girdi.
19. Aguirre, der Zorn Gottes (1972) 16. yüzyılda, Güney Amerika'da İnka İmparatorluğu'nun yokuluşundan bir kaç yıl sonra, bir İspanyol keşif heyeti Peru dağlarını terkeder ve altın aramak için Amazon nehrinin aşağısında bulunan El Dorado? ya gider. Kısa zaman içinde, birçok zorlukla karşılaşırlar ve sadece zenginliği önemseyen Don Aguirres onların lideri olur. Bu esnada İspanya'ya olan sadakat bozulur, böylece askerler arasında güç mücadelesi ortaya çıkar. Ama acaba bu liderlik onları ?Altın Şehre? mi yoksa büyük bir yıkıma mı götürecektir? Time dergisinin en iyi 100 film arasında gösterdiği bu kült film, birçokları tarafından Werner Herzog'ın başyapıtı sayılır.
18. Oldeuboi (2003) Oh Dae-Soo adında bir adam, bir gün kaçırılır ve 15 yıl boyunca eski püskü bir hücrede tutuklu kalır. Hiçbir açıklama yapılmamıştır. Sonra bir gün serbest bırakılır. Eline, para, cep telefonu ve pahalı kıyafetler verilir. Bu adam başına gelen bu durumun nasıl ve neden olduğunu anlamak ve gereken intikamı almak konusunda kararlıdır. Bu sırada Oh Dear-Soo aslında kendisini kaçıranların daha da büyük bir planının olduğunu keşfeder. Ancak bu planın özü acı dolu bir yoldan geçmektedir. Gerçeği bulmak ise bu yolun ta kendisidir.
17. Pather Panchali (1955) Apu, Bengal’in küçük bir köyünde yaşayan bir çocuktur. Bir şair ve bir din adamı olan babası ailesini ayakta tutacak kadar para kazanamamaktadır. Bu sebeple Apu’nun ailesinin hayat standartları oldukça düşüktür. Apu’nun kardeşi olan Durga komşuların evinden bir şeyler çalarak hırsızlık yapmakta ve ailesine katkı sağlamaya çalışmaktadır. Annesi ise hayatını oldukça zor hale getiren yaşlı halalarının baskılarına karşı ayakta durmaya çalışmaktadır. Babasının hastalanması sonucu işlerin zaman ilerledikçe de daha iyiye doğru gitmeyeceği ortaya çıkacaktır.
16. Tôkyô monogatari (1953) Dönüşmekte ve batılılaşma yolundaki Japonya'nın taşra kentlerinden birinde yaşayan yaşlı karı-koca, uzun zamandır kendilerinden ayrı yaşamakta olan çocuklarını ziyaret etmek için başkent Tokyo'ya doğru uzun bir yolculuğa çıkarlar. Çeşitli beklentilerle ve umutlarla çıkılan bu yolculuk, Tokyo'ya vardıklarında çocukları tarafından ilgisizce karşılanmalarıyla son bulur. Başkentte geçirdikleri zaman boyunca yaşlı çiftin çocukları kendi aileleri ve iş hayatları gibi nedenlerle sürekli meşguldürler ve bu yoğunluklar nedeniyle anne-babalarına gereken ilgiyi gösterememektedirler. Bu süreçte yaşlı çiftle ilgilenen tek kişi savaşta ölen oğullarının dul karısı olur. Kırgın olarak evlerine geri dönen anne-baba, acı bir haberle tüm çocuklarını tekrardan toparlayacaktır. Sinema tarihinin gelmiş geçmiş en önemli başyapıtlarından biri olan Tokyo Story, eşsiz yönetmen Yasujiro Ozu imzalı.
15. Låt den rätte komma in (2008) Sürekli hor görülen bir ergenin kankası vasıtasıyla hayattan, kaderden ve berbat okul arkadaşlarından hesap sormasının hikayesi "Gir Kanıma". Son dönem korku sineması örneklerinden klişe kullanmaması ve bir hayli özgün içeriğe sahip olmasıyla öne çıkan "Låt den rätte komma in", Stockholm'ün varoşlarında annesiyle birlikte yaşayan küçük Oskar'ın tuhaf hikayesini anlatıyor. Kahramanımız Oskar, sık sık da şehir dışında yaşayan babasını ziyarete gitmektedir. Arkadaşları tarafından çoğu zaman aşağılanan ve sürekli alay edilen bir çocuk olan Oskar öc alacağı günlerin hayalleriyle yaşamaktadır. Bir gece soluk benizli bir kızla tanışan Oskar, Eli adındaki bu "değişik" kızla çok yakın arkadaş olur. Birlikte güzel zaman geçirseler de Eli'ın bir sırrı vardır. Bir vampir olan Eli, Oskar'la arasındaki arkadaşlığa bunu yansıtmasa da zamanla ikilinin başına büyük dertler açılır. Son dönem Kuzey Avrupa sinemasından çıkan en çarpıcı yapıtlardan biri olan 'Gir Kanıma', sanat sinemasıyla vampir filmleri janrının başarıyla harmanlandığı yapımlardan biri.
14. Trois couleurs: Bleu (1993) Film bir üçlemenin ilk bölümüdür. Bir müzisyen olan kocasını ve çocuğunu kaybeden bir kadının bu gerçekle ne şekilde baş ettiğini inceler. Julie, bir kazada kocasını da kızını da ölüme teslim eder. Julie’nin iki seçeneği kalır geriye. Ya geçmişin gölgeleri ile yaşamak ya da geleceği şekillendirmek üzere şimdide yeni bir hayat kurmak. O yaşama tutunmayı ve yeni hayatı yaratmayı seçer. Ancak özgürlük kolay elde edilen bir kavram değildir. Yolu hiç şüphesiz zorlu ve çetin olacaktır. Çok şeyle yüzleşmek zorunda kalacaktır.
13. La règle du jeu (1939) Jean Renoir’ın başyaptı, sinema tarihinin de en güzel filmlerinden biri olarak kabul ediliyor. Bir av partisinde biraraya gelen Fransız burjuvaları üzerinden, 2. Dünya Savaşı öncesi Fransız aristokrasisini ele alır. Konuklar arasında yaşananlar, gizli ilişkileri, dünyaya, aşka bakışları ortaya konur.Film aynı zamanda yönetmenin Hollywood’a gitmeden önce Fransa’da çektiği son filmdir. Zamanında olay yaratan ve sansürlenen film, yıllar sonra yönetmenin kurgusu ile izleyicilerin karşısına çıktı.
12. Metropolis (1927) Hem kovalamaca hem aşk var bu filmde. Bir kere hikaye şimdiki zamanı aşıyor ve tamamen gelecekte bir yerde geçiyor. Üstelik burası ziyadesi ile göz kamaştıran bir şehir. Adı Metropolis. Duke Red, kötü niyetli biri olarak Ziggurat’ın tepesinden dünyaya hakim olup yönetmenin derdindedir. Tek bir düğmeye basarak tüm dünyadaki makineleri çalışamaz hale getirmeyi ummaktadır. Bir yandan da kaçak bilim adamı Dr. Laughton’a gizli bir laboratuar vermiş, ölmüş kızını örnek alacak çok güzel ve kusursuz bir robot olan Tima’yı sipariş etmiştir. Duke’ün oğlu Rock laboratuarı keşfettiğinde kıskançlık krizine girer ve ortalığı yakıp yıkar. Bu esnada Japonya’dan Dedektif Shunsaku ve yeğeni Kenichi şehre gelirler. Hedefleri Laughton’u enselemektir. Kenichi, Tima’nın gerçek bir insan olduğunu sanarak onu yıkımdan kurtardığında yeni bir kovalamaca başlar... ve de çok güçlü bir aşk!
11. La dolce vita (1960) Tuhaf gazeteci Marcello Rubini zengin ve şöhretli İtalyan aristokrasisine dair söylentilerin yayınlanacağı bir köşede yazması için Roma’da çalıştığı gazete tarafından görevlendirilir. Marcello, bir partiden diğerine geçmekte, bu esnada da sosyetenin en güzel, en ilginç insanlarıyla tanışmaktadır. Bu başlardan tatlı görünen hayat, zamanla Marcello’yu daha yalnız, daha ucuz bir insan haline getirir. Bol içki ve dansla kapattığı geceler Marcello’yu hem bedenen hem de zihnen yavaş yavaş yok etmektedir. Sinema tarihinin en efsanevi isimlerinden biri olan İtalyan yönetmen Federico Fellini’nin en kusursuz başyapıtlarından biri olan film, Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülüyle taçlandırılmıştır.
10. Sen to Chihiro no kamikakushi (2001) Japon animasyon üstadı Hayao Miyazaki’nin en değerli yapıtlarından olan film, küçük Chihiro ve ailesinin yeni bir kasabaya taşınmalarıyla açılır. Yolculuk esnasında yolda gördükleri bir tünele dikkat eden aile, tünelin içerisinden geçtiklerinde karşılaştıkları fantastik dünyanın içerisinde büyülenirler. Ancak bu kasabada yolunda gitmeyen bir şeyler vardır, bu büyü kısa bir zaman sonra bozulacaktır. Ailesini kaybeden küçük Chihiro, babasını kurtarmak için korku dolu bir maceraya atılacaktır. Animasyon türünün en önemli örneklerinden biri olan film, 75. Akademi Ödülleri’nde En İyi Animasyon dalında Oscar’a; 52. Berlin Film Festivali’nde ise Altın Ayı ödülüne layık görülmüştür. Film, Japon sinema tarihinin en başarılı filmi olarak da kırılması güç bir rekoru elinde tutuyor.
9. Le salaire de la peur (1953) Las Pietras, Venezuela… Dünyanın sonundaki ıssız bir kasabada, bir gün mevcut durumun değişeceğini umarak yaşayan acınır durumdaki insanlar… Birçoğunun bu karanlık yerden kurtulmak için yalnızca biraz paraya ihtiyaçları vardır. Bir gün karşılarına umutla bekledikleri fırsat çıkar: bir petrol kaynağı, 500 kilometre uzakta alevler içerisindedir. Sadece belirli bir miktarda nitrogliserin ateşlenir ise büyük yangın sönecektir. Derme çatma kamyonlarla yangına nitrogliserin taşınacaktır. Bu tehlikeli görev için birçok kişi başvurur; ancak başvurulardan yalnızca dördü görev için seçilir. Henri-Georges Clouzot’nun sosyal gerçekçi başyapıtının başrollerinde Yves Montand, Charles Vanel ve Peter van Eyck gibi oyuncuları görmek mümkün.
8. Det sjunde inseglet (1957) Savaştan bıkmış bir Orta Çağ şövalyesi, yanında bayraktarı ile Haçlı Seferi'nden dönmektedir. Vebanın kasıp kavurduğu Avrupa'yı gördükçe Tanrı'dan kuşku duymaya ve onun yolundan sapmaya başlayan şövalye, çok geçmeden ölümün eşiğine gelir. Ancak ölüme meydan okuyarak Ölüm'ü satranç oynamaya davet eden şövalye, kaybederse canını vermeye razıdır. Ingmar Bergman'ın 3. dönem filmlerinden biri olan Yedinci Mühür, ilk planlarından itibaren kamerayı gökyüzüne çevirmesi ile metafiziğe yönelen yönetmenin bu döneminin ilk filmidir.
7. Cidade de Deus (2002) 60’lı yıllarda geçen film, gücünü uyuşturucu savaşlarından alan Tanrıkent’in hikayesini anlatmaktadır...Filmde, arka sokaklarda yaşayan iki arkadaşın hikayesini takip etmeye başlarız. Kendilerine farklı yollar seçen çocukların gözünden Tanrıkent’in yokedici gelişimine tanıklık ederiz. Tanrıkent 2002’nin olay filmlerinden biri. Rio De Janerio’nun suç dolu gecekondu mahallelerinden geçen, izleyiciyi altüst eden bir film.
6. La battaglia di Algeri (1966) Uzun yıllar boyunca Fransa'nın sömürgesi olarak varlığını sürdüren Cezayir'in bağımsızlığını kazanış hikayesini anlatan film 1954 ve 1057 yılları arasındaki mücadele döneminde geçiyor. Casbah kalesinin bölmelerinde başlayan özgürlük hareketi zamanla tüm şehre yayıldığında sivil savaş patlak verir. Bir zaman sonra şiddetini artırdığında ise Fransız ordusu, terör örgütü olarak adlandırdığı, Cezayir direniş hareketi FLN'nin peşine düşerek üyelerini yok etmeye başlar. Bu savaş yıllara yayılarak insanlık tarihinin en kanlı özgürlük mücadelerinden birine dönüşür. Üç önemli kategoride Oscar'a aday gösterilen filmin yönetmeni İtalyan yönetmen Gillo Pontecorvo.
5. El laberinto del fauno (2006) İspanya’da faşist iktidarın tüm vahşetinin gölgesinde yalnız bir kız çocuğu olan Ofelia, sadist eğilimleri olan babasının etrafındakilere yaptığı tüm eziyetleri bizzat gözlemlemektedir. Bu küçük kız çocuğunun gerçeklikten kaçabileceği tek yer kendi hayal gücüdür. Ofelia, gerçeklikte bulamadığı huzuru, hayallerinde aramaya başlayacaktır. Bu esnada vahşet ise tüm sertliğiyle Ofelia’nın çevresinde vuku bulmaya devam edecektir.Guillermo del Toro’nun gösterildiği sene Cannes’da dakikalarca ayakta alkışlanan yakın dönem başyapıtı, çocukların gözünden savaşın ne kadar sert bir fırtına olduğunu gözler önüne seriyor.
4. Ladri di biciclette (1948) Savaş sonrası yaşanan iki senelik işsizlik döneminin ardından nihayet iş bulabilen Antonio mutluluktan havalara uçmaktadır. İşi için kendisine lazım olan bisikleti almak için yataklarını satmaları gerekmiştir; ancak Antonio en sonunda para kazanabileceği için mutludur. Yeni işinin ilk gününde bisikleti çalınan Antonio neye uğradığını şaşırır. Yaşadığı ailevi ve dünyevi problemleri çözebilmesi için acilen bisikletine yeniden kavuşması gerekmektedir. İtalyan Yeni Gerçekçiliği’nin mimarlarından Vittorio De Sica’nın imzasını taşıyan Bisiklet Hırsızları, bir savaş sonrası toplumunun portresini oldukça geniş bir perspektiften çiziyor.
3. Bronenosets Potyomkin (1925) Rus-Japon savaşı sırasında yenilgiye uğrayıp zayıf düşen Çarlık Ordusu, köylü ayaklanmalarını bastırırken daha da güçsüz duruma düşer. Askerler arasında da hoşnutsuzluklar artmaya başlar. Bunun yanında çarlık subayları, gemi mürettebatına sürekli baskı yapar, mürettebatın yatma yerleri, yedikleri, içtikleri ve çalışma koşullarının dayanılmazlığının yanında subayların bu davranışları da işi katlanılmaz boyutlara taşır. 27 Haziran 1905’te Potemkin Zırhlısı’nda bir isyan patlak verir. Bu isyan denizciler ve askerler arasındaki hoşnutsuzluğun ilk yığınsal belirtisi olur. Ve 1905’te Rusya’da Çarlık rejimine karşı ayaklanan askerler, Büyük Ekim Devrimi yolundaki en önemli adımlardan birisini atmış olur. Mürettebat potemkin zırhlısına kızıl bayrağı çeker ve ardından işçi grevlerinin yoğun olduğu Odessa’da demirler. Daha sonra ayaklanmayı bastırmak üzere gönderilen savaş gemilerinde denizciler, ayaklananların üzerine ateş açmayı reddeder ve böylece Potemkin Zırhlısı’nın ayaklanması daha da güçlenir.Fakat Potemkin Zırhlısı’nın ayaklanmasına Karadeniz donanmasının diğer gemileri katılmaz. Erzak ve yakıtı azalan Potemkin Zırhlısı Romanya kıyılarına yanaşarak, Romanya hükümetine teslim olur. Böylece zırhlıda ki ayaklanma yenilgiyle sonuçlanır. Potemkin Zırhlı’sının ayaklanması Çarlık ordu ve donanmaları arasında başlayan ilk devrimci ayaklanmaydı. 27 Haziran 1905’te Çarlık rejimine karşı Potemkin Zırhlısı ayaklanması, Ekim Devrimi’nin bir provası haline gelmişti.Dünya sinemasının başyapıtları arasında, tüm zamanların en önemli filmi olarak görülen Potemkin Zırhlısı; 1905 devrimi yansıtan devrimci bir film olmasının yanında, büyük usta Eisenstein’ın sinema sanatında devrim yaratan bir çalışmasıdır.
2. Le fabuleux destin d'Amélie Poulain (2001) Ünlü Fransız yönetmen Jean-Pierre Jeunet’nin beş dalda Oscar’a aday gösterilen filmi son on yılın en ses getiren yapımları arasında. Bu Fransız komedisi bizi genç ve özel bir kadınla tanışmaya davet ediyor; her daim hayat dolu, yaşama sevgi dolu gözlerle tanıklık eden ve sahip olduğu özel ışıltıyı her anında yanında taşıyan Amelie’nin hikayesine... Anne ve babasını kaybetmiş olan Amelie, kendini başkalarının hayatlarını tamir etmeye, onları mutlu kılmaya adamıştır; bu adanmışlığı fark ettirmeden, bu durumdan bihaber olan insanların hayatlarını kolaylaştırmaya yönelik yapmaktadır. Peki başkalarının mutluluğu için çabalayan Amelie, yalnızlığının farkına vardığı an kendi mutluluğu için de çabalamaya başlayacak mıdır?
1. Seven Samurai (1954) Usta Samurai Kambei’nin cesareti ve fedakarlığına şahit bir grup köylü ondan sürekli olarak haydutlardan köylerini korumasını isterler. Kambei bu isteği herhangi bir çıkarı olmamasına rağmen kabul eder ve ilk olarak kısa süre sonra müridi olan genç samurai Katsushiro’yu, ardından da güç kullanmaya meraklı bir samurai olarak görünen, fakat sonradan bir çiftçinin oğlu olduğu ortaya çıkan Kikuchiyo’yu yanına alır.Takımına dört yeni samurai daha ekleyerek köyü savunmaya girişen Kambei köylüler tarafından heyacanla karşılanır,herkesin sevgisini kazanır; bir süre sonra onlara kendilerini savunmayı öğretmeye başlar. Bu arada haydutlar köyün sınırlarında dolaşmakta ve yeni saldırıları için uygun bir zaman kollamaktadırlar... Akira Kurosawa’nın kariyerinin doruk noktası olarak görülen Yedi Samuray üç saati geçen uzunluğuna rağmen özellikle zamanında kaliteli örneklerine rastlamanın zor olduğu savaş ve 'aksiyon' sahneleri en dikkatsiz seyircinin bile ilgisini ayakta tutacak pek çok detay içerirken bir yandan da anlattığı hikayenin bütünlüğünden ve sinematografik kaliteden ödün vermeyen bir başyapıt.