Gereksiz yatırım işte böyle olur!
Şaka değil! Görüldüğü gibi yola 20 metre farkla böyle bir köprüye ihtiyaç duyuldu ve bu köprü için 5 milyon dolar harcandı.
Şaka değil! Görüldüğü gibi yola 20 metre farkla böyle bir köprüye ihtiyaç duyuldu ve bu köprü için 5 milyon dolar harcandı.
Politikacılar, yerel yönetimler kampanyalarını desteklemek için bunun gibi gereksiz onca yapıya imza atıyor. Bunlar bir süre sonra ya enkaza dönüşüyor, ya da orada süs gibi duruyor.
Bu da belki de onların arasından en bariz olanı. Rio de Janeiro, Marica'daki bu köprü...
Petrobras viyadüğüBrezilya’daki Amazon ormanlarında yer alan Petrobras viyadüğü görenleri hayrete düşürüyor. Yerden 40 metre yükseklikte, 300 metre uzunluğunda iki ucu açık viyadük, 1960 ve 70'lerde Rio – Santos otoyolunun bir parçası olarak inşa edilmeye başlanmış ama hükümet son anda yolu başka bir yerden geçirmeye karar verince terk edilmiş.
Yıllar boyunca doğa görevini yaparak viyadüğün etrafını yüksek ağaçlarla çevirmiş. İşin matrak tarafı, ormanın ortasında tek başına kalan viyadüğe arabayla ulaşılamıyor oluşu.
Engebeli bir orman yolundan geçerek birkaç kilometre yakınına gelinen viyadüğe ulaşmak için daha sonra yürümek geriyor.
Petrobras viyadüğü BR101 otoyolu kapsamında ormana terk edilen yapılardan sadece bir tanesi. Amazon ormanının derinliklerinde, saklı bir şekilde onlarca tünel, duvar ve otoyol temeli keşfedilmeyi bekliyor.
Emil Venkov adlı heykeltraş tarafından 1988'de yapılan bronz heykel, Çekoslavakya’nın Poprad kentinde bir meydanda sergileniyordu. Birkaç yıl sonra Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle beraber çöpe atılan heykel, Çek Cumhuriyeti’ne turist olarak gelen Lewis Carpenter’ın ilgisini çeker. Sanat koleksiyonuna yeni bir eser eklemek amacıyla, evini ipotek ettirek heykelin sahibi olan Carpenter, Lenin heykelini Seattle’a getirtir.
Seattle’daki Lenin heykeliAmerika Birleşik Devletleri ve Komünizm, yanyana gelemeyecek iki kelime olarak bilinir. Bundandır ki, Sovyetler Birliği’nin kurucusu Lenin’in heykelinin bir Amerikan şehrinde bulunması kadar garip bir şey olamaz. Heykelin hikayesi ise oldukça ilginç.
Carpenter’ın 1994 yılında bir trafik kazasında hayatını kaybetmesi sonucu, ailesi heykeli komşu kasaba Fremont’a vermeye karar verir. 300.000 dolara satışa çıkan heykel yirmi yıldır Fremont’un bir meydanında yeni bir alıcı bekliyor. Facebook’ta “Seattle, Lenin heykelini yıkmalısınız” sayfası altında toplanan heykel karşıtları, Lenin’in Amerika’da yeri olmadığını savunuyor. Fremont belediyesi ise “Rejimleri ve ideolojileri aşan, sanatsal düşüncenin” her zaman yeri olduğunu savunarak, heykelin kaldırılmasına karşı çıkıyor.
Lenin heykelinin, 92 numaralı Mason locasının hemen önünde yer alıyor oluşu da gözlerden kaçmaması gereken diğer bir ilginç detay.
Bazen, hiç beklenmedik bir yerde karşımıza çıkan şeyler bizi hayrete düşürebiliyor, “Bunun burada ne işi var?” diyebiliyoruz. Az sonra göreceğiniz yapılar da, mimarilerinden çok, ait oldukları yerle çeliştikleri için bu listeye girdiler.(zete)
Texas’ta çölün ortasında bir Prada mağazası2005 yılı Texas’ın, Prada Marfa mağazasıyla tanışma yılı oldu. Bunda ne var diyebilirsiniz. Burada ilginç olan, mağazanın Dallas ya da San Antonio gibi Texas’ın büyük şehirlerine değil, çölün ortasında Route 90'nın üzerine kurulmuş olması.
Elmgreen ve Dragset adlı İskandinav tasarımcılar tarafından, insanların lüks merakını eleştiren, kendi tabirleriyle ‘mimari bir pop-art eseri’ olarak 1 Ekim 2005'te açıldı.
O yılın sonbahar koleksiyonuyla donatılan ve Miuccia Prada’nın kendi tasarımlarının da bulunduğu mağaza Beyonce gibi ünlüler tarafından ziyaret edilmişti. Hiçbir zaman resmi olarak açılmayan mağaza, 4 Ekim 2005 günü saldırıya uğradı. İçeriye giren hırsızlar, çoğu ayakkabı modellerinin sağ teki olmak üzere, pek çok malı çalarak kaçtı.
Tadilata giren mağaza daha sıkı bir güvenlik sistemiyle donatılmış olsa da, ileriki yıllarda bir kez daha hırsızların adresi oldu.
Karayolları İşletmeleri’nin, Prada mağazasını izinsiz reklam yaptığı gerekçesiyle kapatmak istemesi tepki çekmiş, sosyal ağlarda imza kampanyaları başlatılmıştı.
Moynak’ta balıkçı tekneleri çölde çürüyorDünyanın en ilginç yerlerinden biri Özbekistan’ın Moynak kentinde yer alıyor. “Bu balıkçı tenkeleri çölün ortasında ne arıyor?” dedirten Moynak, bir zamanlar nüfusu onbinleri bulan bir balıkçı limanıydı. Aral Gölü’nün kıyısında bulunan Moynak bugün göl kenarından 88 kilometre içeride bulunuyor. Şehrin girişinde yer alan ve bir balığın resmedildiği “Moynak’a hoş geldiniz” tabelası ise bir korku filmini andırıyor.
Moynak’ın bu hale gelmesine yol açan şey ise, Sovyetler Birliği döneminde Rusların Aral Gölü’nü bir su deposu olarak kullanması.
Kuraklıktan sonra onbinlerin terk ettiği Moynak’tan geriye ise sadece çölün ortasında çürümeye yüz tutmuş balıkçı tekneleri ve yük gemileri kalmış.
Küçük bir topluluğun yaşamaya devam ettiği Moynak bugün, çölün ortasındaki balıkçı teknelerini görmeye gelen turistlerin uğrak yeri haline geldi.
Karayiplerde bir Bavyera kasabası Venezuela’da bulunan Colonia Tovar kasabası “Karayiplerin Almanya’sı” olarak bilinir. Bir Bavarya dağ kasabasını andıran Colonia Tovar, Alman mimarisine ve Alman mutfağına sahip. Peki Venezuela’nın ormanlık bölgelerinde böyle bir kasabanın ne işi var?
1843 yılında, ekonomisini canlandırmaya çalışan Venezuela hükümeti göz alabilmek için İtalyan kaşif Agustin Codazzi’yi bir kasaba inşa etmekle görevlendirir. Ormanlık bir alanda uygun bir yer bulan Codazzi yanına 376 Alman göçmen alır. Kasabanın inşası sırasında, Venezuela hükümeti projeden vazgeçer ve Codazzi’ye yardımı keser.
Öyle ya da böyle, Alman göçmenler kendi ülkelerine benzeyen bir kasaba inşa etmeyi başarır ve neredeyse yüzyıl boyunca yerel kültürlerden uzak, otokton bir hayat sürer… 1940 yılına kadar, Colonia Tovar sakinlerinin kasaba dışında insanlarla evlenmeleri yasaktı. Kasabaya ulaşan ilk yol ise 1963 yılında inşa edildi. Colonia Tover bugün, Venezuela’yı gezmeye gelen turistlerin mutlaka uğradıkları bir kasaba.
Manhattan’daki kır eviNew York’un Manhattan bölgesinde, gökdelen dışındaki binalar, yine nispeten yüksek ve tuğladan yapılarıyla tanınır. Ama Manhattan’da tarihe ışık tutan öyle bir bina var ki, görenleri hayrete düşürüyor.
19. yüzyılda yangınları önlemek için New York belediyesi tarafından yasaklanan ahşap evlerden geriye kalan, 203 Doğu 29. sokaktaki ahşap kır evi, türünün tek örneği. Kırsal alanda, ormanların içinde, filmlerde görmeye alışık olduğumuz evin geçmişi ise gizemini koruyor.
1840'larda inşa edildiği düşünülen ahşap ev, 1860 yılında kayıtlara geçmiş, bundan yirmi yıl sonra ise dördüncü bir kat eklenmiş. Yalnız eklenen kat, fotoğraftan da görebileceğiniz gibi yukarı değil, yapının altına ilave edilmiş.
Temellerin üzerine, tuğla kullanılarak eklenen kat, giriş kapısının neden ikinci katta olduğunu açıklamaya yetiyor.
20. yüzyıl boyunca büyük bir nalbur mağzası olarak kullanılan yapı, 1980 yılında restore edilerek sahipleri tarafından ev olarak kullanılmaya başlanmış.
Oldukları yerde olmamaları gereken yapılar