Bilimin açıklayamadığı nesneler
2.000 yıllık pilAlman arkeolog Wilhelm Konig tarafından 1938’de Irak’ın başkenti Bağdat’ın yakınlarında bulunan 2 bin yıllık pil, bilim adamlarını şaşkına düşürdü.
2.000 yıllık pil Alman arkeolog Wilhelm Konig tarafından 1938’de Irak’ın başkenti Bağdat’ın yakınlarında bulunan 2 bin yıllık pil, bilim adamlarını şaşkına düşürdü.
Konig, 13 santimetre boyundaki toprak bir kabın içine monte edilmiş bir bakır silindir, onun etrafındaki demir çubuk ve testinin ağzını kapatan asfalttan oluşan bu nesneyi “dünyanın en eski pili” olarak tanımladı.
Pilin 2 volt enerji ürettiği saptanırken, 1800’lü yıllarda modern pili icat eden Alessandro Volta adlı İtalyan kontunun da şöhretine gölge düştü.
Alüminyum kemer tokası 1956 yılında, Çin’de bir kazı yapıldı. Kazının yapıldığı yer bir mezardı. M.S. 265-316 yılları arasında yaşamış General Çou Çou’nun (ya da Çow Çu’nun) mezarı. Mezarda generale ait bir kemer tokası bulundu ve kafalar karıştı.
Çünkü kemer tokası % 10 bakır, % 5 manganez ve % 85 oranında alüminyumdan yapılmıştı. M.S. 300 yıllarında alüminyum ! Hem de işlenmiş olarak ! “Ne var bunda?” derseniz Fen bilimleri tarihine göre, bir metal olarak alüminyumun varlığını ilk kez 1700’lerin sonunda Fransız kimyacı A.L. Lavoisier ortaya koydu.
İlk işlenmiş alüminyumu ise 1825’de H.C. Oerstead elde etti. Çünkü alüminyum doğada saf olarak bulunmayan bir metaldir. Öyleyse, M.S. 300 yıllarında, Çin’de yapılmış bir mezarda, (nasıl elde edilmiş olursa olsun) alüminyum ne arıyordu ?
Kristalden yapılmış gizemli kuru kafa Maya dönemine ait 1000 yıllık bu kristal kuru kafa, tek bir blok kristal üzerine oyma olarak yapılmış. Nasıl yapıldığı hala anlaşılamayan kuru kafanın altından tutulan ışık, doğrudan göz çukurundan yansıyor. Bu teknolojinin bugün bile mümkün olmadığı söyleniyor. Kristalden yapılmış gizemli kuru kafa insanlık tarihinin eski kalıntılarından en esrarengiz parçalar arasında sayılıyor.
1927 yılında F.A. Mitchell Hedges tarafından eski İngiliz Honduras’ı şimdiki Belize’deki antik Maya kenti Lubaantum’da bulunmuştur. Kafatası tek parça berrak kuartzdır ; yüksekliği 12.7 cm. , eni 32 cm. , genişliği 12.7 cm.’dir yani küçük bir insan kafatası büyüklüğündedir ve ayrıntıları mükemmeldir.
1970 yılında Frank Dorland tarafından Hewlett-Packard Laboratuvarlarında yapılan testlerde kafatasının normalötesi bircisim olduğu sonucuna varılmıştır. Kafatasının normal ya da doğal kristal olduğu ve karakteristik olarak moleküler yapısına dokunulmadığı anlaşılmıştır ve bu oluşum modern kristalografide henüz denenmemiş ve bilinmemektedir.
Hiç bir meetal kullanılmamıştır, Dorland herhangi bir ize rastlayamamıştır, üzerinde görülen bazı çizgiler kazı sırasında ve sonrasında oluşmuştur ve yine Dorland’a göre büyük olasılıkla kafatası elmas kesici kullanılarak şekillendirilmiş ve mükemmel bir perdahlama ve parlatma işlemi yapılmıştır.
Bir diğer ilginç saptama kafatasındaki su ve silikon – kristal kum izlerinin bulunmuş olmasıdır ve bu oluşum için gereken süre 300 yıldır . Sonuç olarak bütün bunlar bize inanılmaz bir başarıyı veya bilinmeyen bir tür kayıp teknolojinin kullanıldığını göstermektedir.
Modern bilim , kristal kafatasına uygun bir açıklama getiremiyor, insanoğlu Ay’daki dağlara tırmanabiliyor ama bu cisimi açıklayamıyor. Hewlet – Packard’dan bir kristalografın dediği gibi, bu kristal varolmamalıdır. Yüzlerce yıl öncesinin kuartz kristal ustaları acaba kimdi? Yoksa kafatasını, başka birilerimi düşürdü ?
Ünlü “Kiev Kozmonotu” Bu heykelcik Avrupa’da bulunan “uzay adamı” özelliklerini gösteren tek buluntudur. Yaşı oldukça eskidir.
Klerksdorp küreleri Bu metal kürecikler Güney Afrika, Klerksdorp’tan. Birinin üzerinde kürenin çevresini dolaşacak şekilde birbirine paralel 3 çizgi oyulmuş. Bu küreler Cambrian devri öncesine ait pek çok mineral arasında bulunmuştur (2,8 milyar yıl öncesi).
Bu kürelerden bazıları 6 milimetre kalınlığında, ince bir kabuğa sahiptirler. Bu ince kabuk kırıldığı zaman kürenin içinden süngerimsi garip bir şey çıkıyor.Bu süngerimsi şey havayla temas edince parçalanıp toz haline geliyor. Bu kürelerin ne oldukları ,ne amaçla yapıldıkları bilinmiyor. Üstelik 2,8 milyar yaşındalar. İnsanın inanası gelmiyor ancak bilimsel veriler bunlar.
Piramit’te keşfedilen bakır kulplu kapı Rudolf Gantenbrink tarafından Büyük Piramit’te keşfedilen bakır kulplu kapının fotoğrafı UPUAUT 2 adlı bir araştırma robotu tarafından çekilmiştir.
Hangi amaca hizmet ettiği bilinmeyen gizemli kapı, kraliçe odasından başlayan güney kanallarında yer almaktadır. Bu kapının arkasında başka bir kapı daha bulunmuştur. Yapılan bazı araştırmalar sonucunda içinde ne olduğunu bilmediğimiz bir oda veya odalar bu ikinci kapının arkasında bulunmaktadır. Aynı kapıdan kral odasından başlayan kuzey kanallarında da bulunmuştur. Burada sorulan en önemli soru ise şu: Görünüşte hiçbir amaca hizmet etmeyen bu kapılar Neden buralara kondu ?
6 parmaklı dev fosili 1895 yılında İrlanda’da Dyer tarafından mineral araştırmaları sırasında bulunan bir dev fosili. Boyunun karşılaştırılması amacıyla bir tren vagonunun önünde fotoğraflanan dev’in yüksekliği 3 metre 70 santimetre ve ağırlığı 2050 kg.dır.
Dev’in ağırlığının taşlaşmış olmasından kaynaklandığı düşünlmektedir. Sağ ayağında 6 parmak bulunan dev fosilinin 1900’lü yılların başında ortadan kaybolmasından sonra fosile ve sahibine ne olduğunu kimse bilmiyor.
120 milyon yıllık harita Bu 120 milyon yıllık taş parçasının yüzeyi ,Ural Bölgesini gösteren (tabiri caizse) bir haritayla kaplıdır. Görünüşe göre bu kadar eski bir haritanın olması imkansızdır. Bashkir State Üniversitesindeki bilim adamları, çok eski zamanlarda, gelişmiş uygarlıkların olduğuna dair kanıtlardan biri olarak yorumluyorlar eseri.
Bu greçektende insan eliyle yapılmış bir rölyeftir. Günümüz askeri haritaları ile neredeyse aynı karakterik özellikleri sergilemektedir. Harita sivil çalışmaları göstermekte yani uzunluğu 12.000 Km ‘ yi bulan kanallar, nehirlere çekilen çitler, güçlü barajlar. Kanallardan çokta uzakta olmayan yerde elmas biçimindeki yerler gösterilmiştir.( Ne anlattığı bilinmemektedir).
Ayrıca harita bazı yazılarıda içermektedir. Hatta sayılar bile vardır. Bilim adamları önce bunun eski çince olduğunu düşündüler. Daha sonra bu düşünce bilinmeyen bir kaynağa ait hiyeroglif – syllabic türü yazıya dönmüştür. Bilim adamları bu yazıları şimdiye kadar çözemediler.
Hiyerogliflerde resmedilen araçlar Mısır ‘daki Abydos tapınağındaki hiyerogliflerde, helikopteri, tankı, kargo uçağını ve planörü çağrıştıran şekiller vardır. Bu hiyeroglifler başka hiyerogliflerin altına gizlenmişlerdi. İlk tabaka hiyerogliflerin yerinden kopup düşmesiyle bu esrarengiz şekiller gün yüzüne çıkmıştır.
400 milyon yıllık çekiç’in sırrı Resimde gördüğünüz çekiç bir kum taşı içinde bulundu. Yani prensibe göre, bu kum taşı oluşurken çekiç oradaydı. Keşif 1844 yılında Fizikçi David Brewster tarafından yapıldı. (Kingoodie, Myinfield-İngiltere).
İngiliz jeoloji arştırma merkezinden Dr. A. W. Med tarafından yapılan analizlerde bu kum taşının yaşının 360 ile 460 milyon yıl olduğu saptandı. Yani çekicin de o kadar eski olması gerekiyor.
Ama bilim dünyasına göre böyle bir şey imkansız ! Tahta tokmak ve demir topuzdan oluşan bu ilkel aletin kaya bloğunun içine nasıl yerleştiği ve topuz kısmındaki demirin saflığı da bilim adamlarını hayrete düşürüyor.
Geleceği gören harita Coğrafya ve harita uzmanı ünlü Türk denizci Piri Reis’in 1513¨te çizdiği Afrika, Amerika ve Güney Kutbu’nu gösteren harita, ortaya çıkarıldığı 1929 yılında ortalığı karıştırdı.
Çünkü Güney Kutbu’nun keşfi, haritanın çizilmesinden çok sonra, yani 1818¨de gerçekleşmişti. Dahası, Piri Reis’in haritası, kıtanın buz altında kalmış sahil kesimlerini de gösteriyordu. Ancak kıta üzerindeki buzlar, haritanın çizilmesinden tam 6 bin yıl önce erimişti.
Günümüzde hala gizemini koruyan bu taşların harç olmadan nasıl yapıldığı ve o dönemde demir olmadan taşları bu şekilde nasıl işledikleri tam olarak bilinmemekle birlikte, taşların yine taş aletler kullanılarak kesilip şekillendirildiği tahmin edilmektedir.
Harçsız yapılan taş setler Peru’nun Cusco bölgesindeki bir İnka kalesinin etrafını 360 metre boyunca zikzak yaparak saran 9 metrelik setlerin yapımında, tanesi 300 tona varan kireçtaşı blokları kullanılmış. Ancak hiç harç kullanılmamasına rağmen bu kayalar, arasına kağıt bile sokulamayacak kadar mükemmel yerleştirilmiş.