Days Gone İnceleme!

Uzun bir süredir merakla beklenen Sony PlayStation'un özel oyunu Days Gone çıkışını gerçekleştirdi. Peki oyun bizlere neler sunuyor? Almaya değer mi?

İlk olarak E3 2016'da karşımıza çıkan Days Gone, birçok PlayStation 4 kullanıcısını derinden etkilemiş ve ortaya farklı bir çalışma koyduğunu tanıtımları ve oynanış videoları ile kanıtlamıştı. 3 yıllık bekleyişin ardından sonunda kullanıcıların beğenisine sunulan yapım hakkında merak ettiğiniz tüm detayları sizlere özel inceleme yazımızda anlatıyoruz.

Days Gone İnceleme!

Deacon St. John’un gözünden deneyimlediğimiz hikayemizde, artık geçmişten pek bir şeyin kalmadığı bir dünya ile mücadele içerisindeyiz. Evet, zombiler ile dolu bir dünya! Aslında tam olarak karşımızda ''zombiler'' var demek biraz yanlış olur çünkü oyun size bunun cevabını hikaye içerisinde çok güzel bir şekilde veriyor. Kaçıklar olarak betimlemek daha doğru olur diye düşünüyorum.

Peki hikayemizin temelini tam olarak ne oluşturuyor? İnsanoğlu küresel bir salgın kriziyle dibe vurmuş ve kaçık olarak bilinen vahşi yaratıkların istilası altında. Zorlu Pasifik Kuzeybatısı’nda yeni bir hayata başlarken atacağımız ilk adımlar, aynı zamanda son adımlarımız da olabilir. Bu yüzden hikayeyi deneyimlerken sürekli bir ikilemde kaldım diyebilirim. 

PlayStation cephesinden çıkan oyunlara karşı güvenim biraz daha yüksek oluyor hikaye konusunda. Yapımı bitirdikten sonra da neden bu kadar çok güven aşıladığımı bir kez daha doğrulamış oldum. Oyun ilk aşamalarda biraz ağırdan alıyor işleyişi ancak bunun tamamen bizlerin dünyaya adapte olmamız için oluşturulan bir süreçten ibaret olduğunu rahat bir şekilde görebiliyoruz.

Deacon St. John’ın yerine geçtiğimiz oyunda, değerli eşya ve silah üretecek ekipmanlar bulmak için terk edilmiş yerleşkeleri yağmalıyor veya şansımızı, daha kanlı yollarla deneyerek basamakları tırmanıyoruz. Evet, oyunda ''loot'' sistemi oldukça önemli bir yere sahip. Hemen hemen her alanda topladığımız eşyalar ile üretim sağlıyor ve çatışma anında ve kamplarda bunlardan fazlasıyla yararlanıyoruz.

Hazır kamplardan bahsetmişken; oyunda toplamda 5 kamp bizlerin hizmetine sunulmuş durumda. Bu kamplar doğrudan hikaye ile bağlantılı olan bölgeler ve haritanın bir ucundan diğer bir ucuna giderken bu kamplardan yararlanmak fazlasıyla önem taşıyan bir konu. Gerek silah geliştirmeleri, gerek motor geliştirmeleri bu kamplardan yapılıyor. Peki ya oyunda önemli olan sadece ''loot'' sistemi mi?

Hayır, yapacağınız geliştirmelerin yanında nakit paraya da ihtiyacınız var. Her ne kadar istila sonucunda insanlığın büyük bir çoğunluğu yok olmuş olsa bile parasız hiç bir şey yapamıyorsunuz bu acımasız dünyada. Bu yüzden yine kamplardan çeşitli yan görevler alarak para kazanabiliyorsunuz. Genel olarak yan görevler çeşitli düşmanları ortandan kaldırmak yada daha öncesinde bizlere ihanet eden bir kaçağı bulup canlı - ölü olarak geri getirmek üzerine kurulu. 

İlk aşamalarda bu görevler oyuncuya zevk veriyor olsa da belli bir süre sonra tekrara düştüğü için sıkabiliyor maalesef. Gelelim Deacon St. John’ın hayatında en önemli yere sahip olan destekçisine, motoruna. Gerçi şimdilerde ikinci sıralarda yer alıyor ama olsun, bize daha fazla yararı dokunduğu bir gerçek. Motorumuz maalesef oyunun ilk aşamalarında hikaye gereği hasar görüyor ve bir şekilde ortadan kaldırılıyor. 

Bu yüzden taze bir başlangıç yaparak yeni motorumuza kavuşuyoruz ve gerekli tüm geliştirmeleri yapmak adına harekete geçiyoruz. Motorun oyunda yeri oldukça büyük çünkü motorsuz dışarı çıkmaz demek bir nevi ölüme gitmek gibi bir şey diyebiliriz. Hızından tutun benzin deposuna kadar birçok geliştirme bizleri bekliyor. 

Bu geliştirmelere öncelik vermek hayati bir önem taşıyor çünkü ilk aşamalarda seyahat etmenin bedeli birazcık ağır diyebiliriz. Benzin dolumunu yollarda veya çekici araçlarında yer alan benzin bidonlarından temin edebiliyoruz. Buna ek olarak benzin istasyonları da hala işlevselliğini korumakta. Tabii ki iş sadece benzin ile bitmiyor. Motorunuzun sağlamlığını artırmakta bir o kadar önemli detaylardan biri. 

Bozuk yolların arasından ilerlemeye çalıştığımız zamanlarda motorumuz hasar alabiliyor ve özelliklerinden arınabiliyor. Bu da haliyle daha yavaş gitmesine ve yem olmamıza imkanlar doğuruyor. Peki motorumuz sadece işlevsellik üzerine bir geliştirmeye mi sahip?

Hayır, kozmetik olarak çeşitli değişiklikler de yapabiliyorsunuz. Farlardan, egzozlara kadar birçok farklı seçenek sizlerin beğenisine sunulmuş durumda. Oldukça havalı ara boyalar ve çıkartmalar da oyunda mevcut. Yeti çıkartması favorilerimden biri oldu diyebilirim. Mutlaka göz atmayı unutmayın. Gelelim açık dünyaya. 

Days Gone’ın haritasında bizleri ormanlar, küçük kasabalar, göller, kurak alanlar, dağlık bölgeler ve tüneller karşılıyor. Tamamıyla doğa ile iç içe bir dünya içerisinde mücadelemizi veriyoruz. İlk aşamalarda harita biraz küçük geliyor olsa da oyun açıldıkça farklı bölgelere de geçiş yapabiliyoruz. Hatta bu durum biraz oyunun canlanmasına da destek oluyor diyebiliriz.

Açık dünya içerisinde bizleri bolca düşman grupları bekliyor olacak. Bunlar sadece kaçıklardan ibaret değil elbette. Farklı gruplara mensup insan grupları, hayvanlar ve çeşitli türdeki kaçıklar bu elementlerin yapı taşlarını oluşturuyor. Özellikle gece dışarıya çıkmanızı önermem çünkü geceleri bu bahsettiğimiz grupların sayıları iki katına çıkıyor ve dünya daha çekilmez bir hale dönüşüyor. 

Peki bu düşmanlar sadece kendi halinde mi takılıyor? Yapay zeka nasıl? Oyunda dikkatimi çeken en güzel detaylardan biri de düşmanların size pusu kuruyor oluşu. Motorunuz ile beraber seyahat ederken ve güzel manzaranın tadını çıkarıyorken bir anda kendinizi yerde bulabilirsiniz. Bir ağaçtan diğer ağaca çekilen teller sayesinde düşmanlar sizi yere serebiliyor ve saldırıya geçebiliyor. Tabii ki bunlara ek olarak sniperlar da cabası. 

Ancak yapay zeka konusunda pek olumlu yorumlarda bulunamayacağım. Tek bir siper alanından tüm düşmanları temizleyebiliyor oluşumuz biraz can sıkıcı. Nerede yollara pusu kuran düşmanlar? Nerede taktik? Nerede bu sevgili düşmanlarımıza akıl verenler? Neyse ki oyun çatışma dinamikleri ve vuruş hissi konusunda oldukça iyi bir iş çıkardığı için kendi yöntemleriniz ile ortaya zevkli anlar çıkartabiliyorsunuz.

Vuruş hissi demişken biraz silah çeşitliliğine ve yakın dövüş silahlarına değinmeden de incelememizi sonlandırmak istemem. Silah çeşitliliği konusunda oyun biraz sığ kalmış diyebilirim. En çok dikkatimi çeken silah ise nedense arbalet oldu. Bu arbalet ile beraber çeşitli ok türleri üretebiliyor ve düşmanlarınıza acılı anlar yaşatabiliyorsunuz.

Nasıl öldürmek istediğiniz tamamıyla sizin kararınız. Yakmak mı istiyorsunuz? Tamam. Acı çeksin, zehirlenerek mi can versin? O da tamam. Hayır abi, ben bu adamı uçurmak istiyorum mu diyorsanuz? E, o da tamam! Arbalet kullanımı eğlenceli olsa da bir yandan gözünüz farklı bir şeyler arayabiliyor. Maalesef oyun silah konusunda biraz geri kalmış.

Peki ya yakın dövüş silahları? Genel olarak sınırsız bir şekilde kullanabildiğimiz bir bıçağımız mevcut. Ancak bu bıçak bir sopa, pala veya balta kadar düşmanlara hasar veremiyor. Bu yüzden oyun boyunca sürekli yanınızda bir yakın dövüş silahı bulundurmanızı öneririm. Hatta çevreden bulduğunuz çivi kutuları ile sopanızı güçlendirerek çivili bir sopa haline bile getirebilirsiniz.

Araçların ön kasalarından veya düşmanlardan düşen ''hurda''larla da bu araç ve gereçleri yenileyebiliyorsunuz. Aynı şekilde motorunuzun yenilenmesi için de hurdalar oldukça büyük bir öneme sahip. Peki oyunda bir yetenek ağacı sistemi mevcut mı? Kesinlikle! Menzilli, yakın dövüş, hayatta kalma şeklinde üçe ayrılan bir yetenek ağacımız mevcut. Bu yetenekleri, yetenek puanları sayesinde açabiliyorsunuz.

Yetenek puanlarını ise görevleri tamamlayarak veya düşmanları ortadan kaldırarak kolayca elde edebilirsiniz. Kısacası seviye atlamak uğruna ne yapsanız kafi. Yeteneklerinizi artırmak oldukça önemli çünkü vereceğiniz hasarın oranını artırmanın yolu yetenek ağacından geçiyor sevgili okurlar.

İncelememiz boyunca Days Gone'ın hikayesinden, oynanışından, açık dünyasından, silahlar ve yapay zeka sisteminden bahsettik.

Peki bu oyunu farklı kılan şey nedir? Burada anlattığımız özellikler birçok oyun içerisinde de mevcut. İncelememizin başında da sizlere Days Gone'ın, birçok PlayStation 4 kullanıcısını derinden etkilediğini ve ortaya farklı bir çalışma koyduğunu tanıtımları ve oynanış videoları ile kanıtladığını söylemiştim hatırlarsanız. Oyunda 40'ın üzerinde yer alan sürü toplulukları mevcut. Bu sürülerin içerisinde yeri geliyor 50 yeri geliyor 500 adet kaçık yer alabiliyor.

Oyunun en can alıcı noktalarından biri de bu. Hatta oyun ilk gösterildiğinde bu sürülerden bir tanesi ile olan mücadelemiz gösterilmişti. Oyuncuları içine çeken unsur da bu olmuştu zaten diye düşünüyorum. Sürülere nasıl yaklaşacağınızı tamamen siz belirliyorsunuz. İster direkt dalın isterseniz de gizlilik yoluyla kuracağınız tuzaklar sayesinde kolayca sürüleri alt edin. Seçim sizin! 

Days Gone, yılın belki de en etkileyici oyunlarından biri değil ancak fazlasıyla kafa yormanıza sebebiyet veren ve bunu yaparken de oyuncuyu eğlendiren bir yapım. Hikayenin uzunluğu ve tatminkarlığı bizleri en mutlu eden noktalardan biri oldu. İnceleme yazıma oyunda yaşanan FPS düşüşlerini ve kaplama sorunlarını dahil etmeyeceğim.

Bu sorunlar ilk gün yamaları ile ortadan kaldırılabilecek sorunlar. Days Gone yapımını mutlaka her PlayStation sahibinin denemesi gerektiğine inanıyorum. Bend Studio'nun ilk büyük ölçekli oyunu olma özelliğini taşıyan Days Gone, kesinlikle potansiyeli bulunan bir yapım olarak karşımıza çıkmış durumda.

Oyuna PlayStation Store üzerinden ulaşabilirsiniz. 429 TL fiyat etiketine sahip olan Days Gone, başıboş ve ganimet avcısı olan Deacon St. John’la ölümcül bir salgının mahvettiği bir kurtlar sofrasına doğru sürmenizi bekliyor. Peki ya siz Days Gone hakkında ne düşünüyorsunuz? Düşüncelerinizi yorumlar kısmından bizlere aktarmayı unutmayın. 

Artılar: Hikaye, oynanış, grafikler, müzikler

Eksiler: Yapay zeka, yan görevlerin tekrar etmesi, silah çeşitliliği

Days Gone'ın fiyatı düştü!
Nintendo Switch satışları patladı!
Samsung Türkiye indirim işini abarttı, bu fiyatlara Redmi bile yok
Sonraki Haber